9 Eylül 2013 Pazartesi

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Bir İdam Mahkumunun Son Günü– Victor Hugo

Victor Hugo kitabın ikinci önsözünde bu kitabı yazma amacını şöyle belirtmiş “ … o halde Bir İdam Mahkumun  Son Günü ‘ nün, idam cezasının kaldırılmasının dolaylı ya da dolaysız bir savunmasından başka bir şey olmadığını açıklıyor, ya da belki daha doğrusu bunu yüksek sesle itiraf ediyor. Onun niyeti, eseriyle gelecek kuşaklara bırakmak istediği; bu konuya değinmiş olsa da, işlenen suçtan, sanığa kadar değişen özel savunmadan değil, bugünkü ve gelecekteki bütün sanıklar için sürekli olan genel  savunmadan, toplum yerine geçen Yargıtay önünde yüksek sesle savunulan insan haklarının en önemli noktasından, bütün ağır suç davalarının önceliği olarak ebediyen inşa edilen bu üstün dava reddinden, kraliyet maiyetinin kanlı söz sanatı tarafından kuşatılan acıma duygusunun üç kalın katının altındaki bütün temel sebeplerin altında belli belirsiz çırpınan kasvetli ve ölümcül sorudan bahsetmektir. Bu yaşam ve ölüm sorusudur; çırılçıplak, savcılığın karmakarışık seslerinden uzak, kabaca göz önüne serilen, görülmesi  gereken yerde, olması  gereken  yerde, gerçekten olduğu yerde, gerçek ortamında, o korkunç  ortamda, mahkemede değil de giyotinde, hakim tarafından değil de cellad tarafından sorulan sordur.”

(Kitaptan Alıntı)

“İdam Mahkumu!  Evet, neden olmasın?  “ İnsanların hepsi  er ya da geç  idama mahkumdur.”  Hangi kitapta okuduğumu hatırlamıyorum, ama içindeki tek güzel  şey buydu. O halde durumumda bu kadar değişen ne olabilirdi ki?

Cezamın ilan edildiği andan şu ana kadar, uzun bir ömür bekleyen kaç kişi ölmüştür kim bilir! Greve Meydanı’nda başımın düşüşünü seyretmeyi düşünen kim bilir kaç genç,  özgür ve sağlıklı insan benden önce göçüp gidecek!  Şimdi özgürce yürüyüp nefes alan, keyiflerine göre girip çıkan kim bilir kaç kişi benden önce ölecek? Hem sonra bana hayatta kalmayı bu kadar isteten ne olabilir ki? Aslında hücrenin karanlık günü ve kara ekmeği, kürek mahkumlarının kovasından payıma düşen yavan et suyu, horlanmak, iyi bir eğitim almış olmama rağmen gardiyanlar ve memurlar tarafından kaba davranılmak, beni konuşmaya ve dinlemeye değer bulan tek bir insana bile sahip olmamak, yaptıklarımın ve bana yapılacakların düşüncesiyle sürekli olarak ürpermek. İşte celladın benden alabilecekleri ancak budur.

Ah! Ne fark eder ki! Yine de korkunç bir şey!”

Babamın şöyle bir tezi vardır  “Victor Hugo ve onun gibi büyük yazarların ünlü, bilinen kitapları iyidir. Adı duyulmamış kitapları pek de kaliteli değildir.”  diye.  Sanırım bu kitap babamın tezini çürütecek nitelikte.

“Bir İdam Mahkumunun Son Günü “ bence konusu nedeniyle bir adım önde.  Adından da anlaşılacağı gibi idama mahkum edilmiş bir insanın ağzından son günlerini, yaşadığı olayları, düşündüğü şeyleri okuyoruz.

Kitabın dili anlaşılır, sade. Sürükleyici bir yanı ve edebi değeri çok fazla olmamasına karşın gayet akıcı , düşündürücü, sorgulayıcı…

Kitap 1829 da yayınlanmış ve bayağı tepkiyle karşılanmış. Sanırım bu kadar tepkiyle karşılanmasının nedeni  halkın çoğunluğunun  bu kadar benimsenip, onaylanmış idam cezasına karşı sorgulayıcı yaklaşmamış olması. Belki aynı şeyin bir gün kendi başlarına gelebileceğini  tahmin  etmemesi,  empati  kurmaması vs.  Gerçekten de öyle değil midir? Bizim ya da değer verdiğimiz insanların başına gelmeyen olay üzerinde çok durmayız,  düşünmeyiz ,  sorgulamayız,  geçeriz belki bencil olmanın rahatlığına alışmışızdır rahatımızı kaçırmak istemeyiz vs. birçok nedeni  olabilir.

Kitabı okumanızı tavsiye ederim . Önceden de belirttiğim gibi sorgulayıcı , düşündürücü bir kitap “İdam Mahkumunun Son Günü” . Ben kitabı bitirdikten sonra idam cezası olmalı mı olmamalı mı diye uzun uzun düşündüm.  Fikirlerimi özet  geçmem gerekirse hiç kimsenin ya da hiçbir kurumun bir insanın canını almaya hakkı olmadığı kanaatine vardım tabi tek bir şartla; o insanında hiç kimsenin canını almış olmaması.
Not: Kitabı antik yayınlarından okudum.